4.3.09

okudum, sizde okuyun, herkes okusun.

bugünlerde en fazla düşündüğüm şey üzerine yazmış virgilius. çokta güzel yazmış.

"... Buraya kadar yazdıklarımda bağımlılık deyip durduklarım, aslında sosyal hayatın bize dikte ettiği şeyler, zayıflıklarımızın neden olduğu yalnızlık korkumuza karşı kimimizin kabullendiği, kimilerinin de bilinçli/bilinçsizce tercih ettiği bir savunma mekanizmaları manzumesi. Çeşit çeşittir bu mersiyeler; sevdiğimiz kadına/erkeğe öylesine taparız ki, onsuz kalmamak için kendimizden taviz vermeyi göze alırız. Ailemize sırtımızı o kadar sıkı bir şekilde dayamışızdır ki, onların istediği gibi bir çocuk olabilmek için kendi karakterimizi geliştirip hayatımızı yaşamak yerine, bizden nasıl olmamızı bekliyorlarsa öyle şekil alır, sonra da iyi çocuk olduğumuz illüzyonuna kendimizi inandırırız. Dostlarımızın, komşumuzun, iş ortamını paylaştığımız kimselerin, falanca ve filancaların beklentileriyle yaşamak ve göz önünde bulundurmak suretiyle yalan ve riyakârlık içinde bir hayata sürükleriz kendimizi. Her insanın hayatı roman değildir, kimisi şiir gibi yaşar. Yazık ki kimi şiirler mersiye formunda oluyor, ölen, daha doğrusu yaşamasına izin verilmeyen ise o kimselerin içlerindeki cevherden başka bir şey değil.


“Acaba ne düşünecekler?” , “acaba ne derler?” gibi sorular, insanın kendisini gerçekleştirmesi önüne çekilen koca bir setten ibaret. Başkalarının hassasiyetleri, eğer kişinin özgürlüğünden daha önce geliyorsa, evet, zayıf, korkak, yalnızlık düşüncesinin dehşete düşürdüğü zavallı bir insanla karşı karşıyayız demektir. Mutluluğu da, mutsuzluğu da başkaları için yaşayan, kendine ihanet eder. Halbuki, biz, kendimize emanetiz, başkalarının kafalarında dolaşandan, içinden geçenlerden değil, kendimize karşı sorumluyuz. Öyleyse nedir endişelerimizin, çekincelerimizin, öfkelerimizin, kıskançlıklarımızın, üzüntülerimizin sebebi? Bunların çoğu, “başkalarının ne düşüneceği?” üzerinedir. Kişinin kendisi nerede peki?"

yazının devamı için tık.

Hiç yorum yok: