21.12.08

Tosun'a Ankara'da Ev Arıyoruz!


Şu gördüğünüz 3 aylık yakışıklıyla ben ilgilenirim, karnını doyururum, tuvaletini temizlerim, arada mıncıklarım, çocuklar gibi koşturur oynarım, yeri geldiğinde göbeğime yatırıp okşarım diyorsanız lütfen bana ulaşın.
(=

izdivaç yaz tosun yaz kucukmubasirs@gmail.com'a mail at
ohh ben de esra erol'um zaten.

14.11.08

dayanamadım,
yine sordum neden diye?
bir sebebi var mı bilmiyorum.
her zamanki gibi cevap atmicak muhtemelen.
ama en azından kafası karışıcak.
ohh olsun..
hayallerimizde bu yoktu lisedeyken.
şimdi değişen ne merak ediyorum?

13.11.08

birincisi yetmedi ikinciye başladım
fçd hergün görsem seni keşke
kabus gibi 4 gün ve gece beni bekler
çarşamba kurtlar dökülcek oh yandan yandan

8.11.08

jelatin'in "bana yalan söylediler/kaderden bahsetmediler" başlıklı yazısındaki son cümle canımı yaktı bir an:

...seneler sonra karşılaştığımızda kuvvetle sarılmaktan kendimizi alamayacağımız, boğazımızda kalmış aşklarımıza ithaf olsun.
dün öğlen bitti dersim. liseme uğradım. bizim dönemden çok az öğretmen kalmış. koridorlarda kameralar falan var çok kötü. özlememişim ama bunu farkettim bir kez daha. aslında gözümün önüne gelen birkaç kare var lise deyince, hepside çok güzel. garip. her neyse. dvd aldım yine tutamadım kendimi. hunting & gathering'i izledim. filmin üstündeki audrey tautou(amelie'den bilirsiniz) ve guillaume canet(love me if you dare'den hatırlarsınız) isimlerini görünce düşünmeden aldım zaten, iyiki de almışım. saçma sapan haller içinde olan ruh halime iyi geldi.


9da uyandım bugün. boş boş oyalandım 12ye kadar. 12den sonrada farma(koloji) çalışmaya başladım. bu kadar dayanabildim anca. eğlenceli aslında ama çok fazla bilgi var akılda tutulması gereken. biraz daha devam edeyim ben çalışmaya. sıkılıp geri dönücem nasıl olsa..


p.s:feysbukta insanların fotoğraflarına bakmak bir hastalık olsa gerek. off.

7.11.08

birkaç fotoğraf birkaç damla gözyaşı

ve messila 404 numaralı oda.. küçük sevimli ahşap evimiz..



messila'daki ilk sabahımız güneşi gördüğümüz 2 günün 1.si.
arkadaki sarı bina her sabah muhteşem manzarası eşliğinde eşsiz kahvaltımızı yaptığımız yer.


messila'nın hemen aşağısındaki muhteşem göl, karavan parkı ve liman..


helsinki'deki tüm binalara en basit örnek..


helsinki katedrali








alışveriş çılgınlığı, cadılar bayramı, alışveriş merkezinde 20 kişiye gösteri..


hartwall:sadece 500 kişinin çalıştığı devasa meşrubat fabrikası..


lahti ski jump hills.. çok çok yüksek..


kaise ve elias namı diğer kayısı ve ilyas..


helsinki meclisiymiş (rehberin yalancısıyım)..



gala öncesi kendi aramızda çok eğlendik..


slovakya'yla yaş farkı bile olsa samimiyet hep aynı..


sağdaki 3 küçük finlandiyalı kıza dikkat..


festivalin isim babası ve annesi: hollo ve martta!


kukko'da prova zamanıydı. yola çıkmak için son yarım saatimizdi ve hepimiz buruktuk.


6.11.08

depresif


bu sıkıcı yazıya sonuna kadar katlanmak zorunda değilsiniz. okumasanız da birşey kaybetmezsiniz.

geldiğimden beri bir garibim. aslında gitmeden önce de böyleydim ama döndükten sonra biraz daha değiştim. seyahatlerden dönüşler hep zor olur zaten benim için; bu kez daha da zor oldu. orda yaşamaya alışmıştım. hergün en az 2 gösteriye, birlikte yaşamaya, temiz havaya, bulutlara, yağmura, kukko'ya, insanlara, ülkeye, herşeye.. dönüşte beni bekleyen sınavlar ayrı bir sorun zaten. ama bu konuda da saçma bir rahatlık var şu an üzerimde. dün girdiğim ilk vize berbattı misal. soruları bile okumadım doğru düzgün. çok sıkılıyorum. tepkisizim. farklı bakıyorum herşeye. kimseyi anlamaya çalışmıyorum, kafamı yormuyorum. içimdeki erasmus ateşi de söndü şimdilik. yinede helsinki'de yaz stajı ayarlama girişiminde bulunabilirim. sabahları ne giyeceğime karar verememekten ve aradığımı bulamamaktan derslere geç kalıyorum. devamsızlıklarım sınırda. ders çalışmak istiyorum onuda yapamıyorum. blogada yazmak gelmiyor içimden. kalem ve kağıt daha sıcak geliyor. elimin altındaki bir deftere her an herşeyi kaydedebilmek klavye takırdatmaktan daha keyifli. bazen çok yalnız olduğumu farkediyorum. ya da sadece öyle hissediyorum. sevgili anlamında değil bu. aslında asosyal biri sayılmam. sıkıldığımda arayabileceğim ve asla geriçevrilmeyeceğim bir sürü arkadaşım var ama sanki bir şeyler eksik. off. fazla sıkılıyorum sanırım bu aralar. nasıl bu hale geldiğimide çözemedim. şu an tek istediğim bir hafta öncesine dönebilmek ve hep o zamanda kalabilmek...

3.11.08

ahh be blog saat 21.00 itibariyle ankara'dayım.
depresyona girmem an meselesi.
fin fin finlandiya diyorum şimdilik.
ayrıntıları en kısa zamanda yazıcam (umarım).

of off..

17.10.08

havanı sevsinler

aynı anda aynı yerden
ben sweatshirtle
o yalnızca tişörtle
diğeri kışlık montuyla
geçtik gittik..

16.10.08

ödevlerimi hala -ilkokuldan beri- son güne bırakıyorum.
ilkokulda pazar gecelerini ödev yaparak geçiren insanlar nerelerdesiniz?

yonca




sevgili hayvan yetiştiricisi,

yoncayı hayvanlarına kuru olarak vermelisin. nedenleri ve kurutmanın püf noktaları ödevimde gizli. evet. ayrıntılar için ödevimi okumak zorundasın. nihaha.

saygılar.

özet.

Oldugu gibi kalan hiç bir sey yoktur. "Panta Rei" : Herşey akar. Aynı ırmakta iki defa yıkanamayiz. İkinci defa girdigimizde bu ırmak büsbütün başka bir ırmaktır artık. Bu arada akıp giden sular onu başka bir ırmak yapmışlardir. Kalıcı şeyler varmış sanısına kapılmamalıyız, degişmenin kuralsız değilde, belli bir düzene, belli bir ölçü ve kurallara göre olmasındandır. Güneş hergün yenidir. Sabah uyandığımızda bambaşka insanızdır. Ve "varoluş" özden önce gelir.


levent abinin blogundan aldım nokta

13.10.08

halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

uzun zaman sonunda dün akşam nihayet ders çalışmaya başladım. aslında yine yumurta ve kapı meselesi. önümüzdeki hafta 4gün, 4quizle sezonu açıyoruz. cuma günüde finlandiyaya uçuyoruz. sonraki hafta muhtemelen 3 quiz kaçırıyorum. off uyuzum bu zamanlamalara-bkz.geçen dönem gidilen kıbrıs seyahati ve kaçırılan patoloji quizi.- 2sinde dönüyorum ve 3ünde vizelerim başlıyor. ne macera ama!

bugün güzel ve sakin bir gündü. akşam çıkışta e.u.g. ve ben trafoya gittik. muhabbet ettik, içtik, güldük, hüzünlendik. çıkıştada dişçi yüzünden bizi eken o. ile karşılaştık. ayak üstü epey muhabbet ettik eğlendik. eve geldim. ama pahalıya patladı. otobüs ve dolmuşlara gelen zam taksi dolmuşları da etkilemiş. bu da demek oluyor ki zorda kalmadıkça bir daha taksi-dolmuşa binilmeyecek, evden yarım saat erken çıkılacak, ego biletleri depolanacak. afedersiniz göt kadar ankarada ulaşımın istanbuldan bile pahalı olması ne demektir?

p.s:grip salgını var yine herkes sümüklü. yaşasın mandalina. öptüğünüz insanlara dikkat edin bu ara.

12.10.08

50 yıl sonra...

yeniden dünyaya gelsem yine aynı hayatı yaşamak isterim. yaşadığım hiçbirşeyden pişmanlık duymuyorum.
diyebilmek istiyorum, tuncel kurtiz gibi.

9.10.08

mesleğini seven insan

bugün tüm cesaretimizi topladık, kendimize güvendik, önlüklerimizi giydik ve 2.sınıfın başında azar yiyerek caydığımız, tıpış tıpış çıktığımız ve bir daha uğramadığımız kliniğimize gittik. sanki hergün gidiyormuş gibi eşyalarımızı odaya bıraktık. şansımıza çok iyi asistanlar ve intörnler vardı ki günümüz gayet verimli ve eğlenceli geçti. bundan sonra ders aralarında boş derslerde boş oturmak yok. yihhuu.

p.s:yukarıdaki ablanın önlüğünden ve bunun gibi bir sürü desenli önlük istiyorum. istanbul'da veya ankara'da satılan bir yer gören duyan olursa haber etsin amin.

2.10.08

şekeeeer

buyrun efendim bu videoda benden bayram şekeri



meraklısına:yavrular gözlerini açmaya başladılar.
uyarı:fazla şeker yemeyin çükünüz düşer (.

26.9.08

bu sabah saatimi 06.00'a kurmuştum


her sabah 7de hadi uyan! diye başıma dikilen annem bu sabah hiç ses etmedi bana. uyandığmda saat 7.30du (nşa*da benim evden çıktığım saat). bugünde okula biraz erken gidip arkadaşımın defterini vermek/ilk derse yetiştirmek, okula gidebilmek için otobüse binmeden para çekmek gibi işlerim vardı. neyse kalktım toparlandım 15dk içinde evden çıktım. ilk hedefim bankamatikti. tabi eğer kartımı almayı akıl etseydim. (akılsız kafam ne diye para çekme işini sabaha bırakır, en azından yol paranı bile ayırmazsın ki önceki günden!). çaresizlik içinde arkadaşımı aradım defterini getiremeyeceğim için üzgün olduğumu söyledim. yokuşu ve 5 kat merdiveni tırmanıp eve geri döndüm. kartımı buldum. saat zaten 08.30 olmuştu. gongun sesini duydum, farma uygulama yitip gitmişti. madem ilk ders kaçtı bari kahvaltı yapayım dedim. mtv breakfast club eşliğinde kahvaltımı yaptım. madonnayla give it 2 mee diye dansettim. baktım saat 09.10. tekrar çıktım evden, bankamatiğe gittim, paramı çektim, okula gittim. pato uygulamaya girdim. çıktım. kızılaya geldim. dosta uğradım, biraz dolandım, kaba saz'ı aldım. eve geldim...


yarın sabah yola çıkıyoruz. sanırım çantama bikaç parça bişey koysam iyi olacak.

si yu leytır elıgeytır!

25.9.08

leyleği havada görmek


kendimle çelişmekten yoruldum. kendi düşündüklerimi çürütmekten, olaylara/durumlara her yönden bakmaktan yoruldum. 2kişi yaşıyorum sanki aynı anda. sürekli birbirlerinin zıddını düşünen 2 kişi ama inat olsun diye değil.. kararsızlığımın en önemli sebebidir bu bence.

finlandiya işini hallettim gibi. bir aksilik çıkmazsa 29 ekim haftası gidiyorum.

dün yine uzun zamandır görüşmediğim bi adamla görüştüm, mutlu oldum, konuştuk, anlattık, sustuk rahatladık. bir dahaki buluşma kaç ay sonra kimbilir (=

yavrucaklar pek şirinler maşallah. kımıl kımıllar aynı anneleri gibi..



bayram için yapılan plan dayımın rahatsızlığı nedeniyle yön değiştirdi. istikamet istanbul. hiç aklımda yokken(!) yani gidebilme umudum yokken yine yolum düştü istanbul'a. iyi oldu. akçay'ı tercih ederdim aslında. neyse..

evet önümüzdeki hafta istanbulda neler var neler yok bi araştırayım. neler yapabiliriz, nerelere gidebiliriz, kimleri dinleyebiliriz, neleri izleyebiliriz. hadi bakalım her türlü öneriye açığım. bana kalsa ben saatlerce moda'da oturup denizi izleyebilirim. aslında bir yolunu bulabilsemde kuzenle birkaç günlüğüne bozcada'ya kaçabilsek. ohh ne güzel olurdu..

ben leylek gördüm mü havada görürüm hep. yatıyosa hiç bakmam o tarafa. tesadüfen de hiç yatanına denk gelmedim. gelmekte istemem. sizde denk gelmeyin. gezin görün eğlenin inşallah. amin.

p.s:fotoğraflar evcilik oyunu filminden. gülşen bubikoğlunun o yıllarda giydiği tüm kıyafetlerin hastasıyım. evet bayılıyorum onlara. ayrıca o nasıl saçtır öyle! tarık akan'a bişey diyemiyorum bile. oof oof.

23.9.08

dün gece

beklenen gece dün geceymiş meğer.
geldiğimden beri biraz huzursuzdu. ortalıkta dolanıp duruyordu. bir sıkıntısı vardı belli. önce yalnız kalmak istedi, dolandı, uzandı, birşeyler yedi, dolandı, tekrar uzandı. huzursuzluğu belliydi her halinden. tam discmanimi takıp belle&sebastian ile hülyalara dalmıştım ki karnıma aldığım darbeyle sıçradım. dayanamamıştı artık anlatmaya karar vermişti. derdini anlamıştım zaten bunu bekliyordum 1 haftadır. beklenen gün(gece) gelmişti. ama yanlış yerdeydi; benim yatağımda olmazdı bu iş. dayanıcak gücü kalmamıştı. çarşafı yere serdim biraz uzandı ama istediği yer değildi. salona gittik; aradığı yeri buldu, uzandı. karnındaki her hareketi tüm ayrıntılarıyla görebiliyordum. kendini sıktı, sıktı.. sonun sarı miniminnacık ilk yavru göründü, kordonu kesti,temizledi.. derken 2,3,4 ve 5. yavru. saat sabahın 5ini geçiyordu. çok yorulmuştu ama rahatlamıştı artık, mutluydu her halinden belliydi. yavrularına sarıldı ve huzur içinde dinlenmeye çalıştı...





20.9.08

kuzeyde beni çeken birşeyler var!



yaklaşık 25 kişinin 2 ayrı ülke için vize başvuru kağıtlarını doldurdum bugün. ara vermedim, yoruldum. en son işim bittiğinde gözümün önünde rakamlar, harfler, pasaportlar uçuşuyodu..



hayır bende gitsem içim yanmaz. büyümekte zormuş be blog. yaş, okul, para derken yanmaya başladı bizim seyahatler. gerçi makedonya ve bulgaristan konusunda bi kaybım yok 2sinede gittim vakti zamanında ama finlandiya yatıcak gibi. amerika turnesini zaten sevgili okulum yüzünden kaçırıyorum, lyon desen uygun tarihlerde salon dolu olduğu için ertelendi... oof oof...



finlandiya'daki festivalin yapılacağı hollola'yla ilgili birşeyler gördükçe ve okudukça daha çok gidesim geliyor. belkide falımda çıkan kilise hollola kilisesidir. kimbilir. keşke olsa ama...


***foto 3-4, foto2, foto1

lokma tatlısı da waffle'ı kadar güzel olan amca ve onu yalnız bırakmayan sevgili eşi...

şu 1 haftada sinirlerim altüst oldu sevgili blog. ben ben olmaktan çıktım garip bişey oldum.


arkaplanı değiştiremedim kaçgündür hata verip durdu blogger team. blogum da pis bir görüntü içinde kaldı bir hafta boyunca. yanlışlıkla gören olduysa kusuruma bakmasın. kusur da benden kaynaklı değil hep o teknik ekibin yüzünden. hıh.
*
pazartesi açıldı bizim okul. sadece ilk gün 8sayfa not tuttum. düşün 5 günde neler yaptım. dersler ağır bu dönem. 3ün 1i hayırlı uğurlı olsun.
*
salı günleri kabusum olur bundan sonra.
**
2gündür kendimize boş vakitler yaratmaca, deli gibi alışveriş merkezlerini gezmece. onlarda kesmeyince küçük bir kızılay turu ardından yol üstünde bi yere oturmaca, birşeyler içmece..
sohbet muhabbet oyun şamata..
*
naraxa yeniden blog açmaca. seventh seal'in etkisinden kurtulamamaca.
*
çevrendeki insanları yeniden tanımaca. bundan memnun olmaca.
*
ilginç flörtler yaşamaca.
birazda eskileri düşünmece.
*
serinleyen havalarla kendini bulmaca, üşümece, sweat, hırka vs. giymece.
***

11.9.08

minnak yavrular pek yakında aramızda..


yavrularla ilgilenen olursa lütfen iletişime geçsin..

şapkaya da başlık der bazıları..

iskambil kağıtlarının içinde en sevdiğim sinek kızı ve maça ası. nedendir bilmem. neden söyledim onu hiç bilmem.

**ayrıca blog başlığının altındaki home, about vs. diye giden linkler sinirimi bozuyo. araya nereden nasıl karıştıklarını bilmiyorum, silemedim de. yardımcı olabilcek varsa çok sevinirim.

10.9.08

Hayaaaaat beni neden yoruyosu-u-un!?

popüler olanı sevmiyorum. aslında sevmemekte değil de hoşlanmıyorum tüm insanların hiç sorgulamadan aynı şeyi yapması, dinlemesi, izlemesi, giymesi, okuması hatta yemesinden..

amaan neyse..

empati'yi okuduğumu söylemiştim. biraz direndim almakta ama olasılıksız'ın etkisiyle gittim aldım. hem yazın okumak için ideal böyle kitaplar. evet o bitincede masumiyet müzesi'ni okumak istiyorum. ama ortalıkta, insanların elinde orda burda fazla görmemem gerekiyor. gözlerimi, kulaklarımı kapadım o yüzden şimdi orhan pamuk'a ve masumiyet müzesi'ne.

sonum hayırlara vesile olsun inşallah..

Bu sabah yerini kimler almış diye düşündüm kalktığımda..

sabah ezanıyla uyuduğumdan olacak bugün uyandığımda saat 11e geliyodu. adam fawer'ın empati kitabına takıldım ondandır uyku düzenimin bozukluğu.
güzel bi kahvaltı hazırladım kendime sabah sonra daha önce hiç yapmamışım gibi televizyonun karşısına geçtim. bir yandan vişne suyu bir yandan kumanda. tnt'de bir diziye denk geldim dizi dediğimde gündüz kuşağı -çocukluğumu yiyip bitiren- yalan rüzgarı misali..
diziden sonra mtv'ye zıpladım derken tanıdık bişeyler gördüm ekranda. anlayamadım önce ama farkettiğim zaman istemsiz gevşek bir gülümseme-ersin karabulut'un kendine çizdiği o kocaman yavan gülümseme- yayıldı yüzüme. klip michael jackson'un black or white klibiydi. küçükken beni ekrana kilitleyen klip.


michael jackson'nun da etkisi büyük tabi ama beni ekrana bağlayan macaulay culkin'di. evde tek başına 1 ve 2'yi, my girl'ü, richie rich kaç kez izlemişimdir siz düşünün artık.. çocukluk işte sarışın yeşil/mavi gözlü çocuklar favorimdi o zamanlar (= gerçi büyüdükçe macaulay'da bende çok değiştik. hayat bizi farklı yollara savurdu. neyse böyle başladım işte güne.

9.9.08


daha ilk posttan dellendim. düzgün göster şu yazıları be blog. o ne öyle bi büyük bi küçük kafana göre!

iç dökümü


bu aralar herşey yolunda, herkes iyi.
ters giden birşeyler mi olmalı hep? olmasın.
tatil güzeldi bitti. şimdi ders zamanı. oof.
tatil yorgunluğu, şehre adaptasyon, boya badana. evet odam artık sarı. daha çok sevdim bu halini.
yapmam gereken onca şey varken içimde bir boşluk, bir rahatlık. şaşırtıcı. acaba ne zamana kadar*
kararlarımı vermeliyim yavaş yavaş, birşeyleri değiştirmeliyim hayatımda.
bakalım ne zaman ve nasıl?
yeniden istanbul hayalleri kurmaya başladım. belki yazın 2 ay ordayım. hadi hayırlısı.
sahili özlüyorum hala, yosun kokusunu ve birde o çıldırtan rüzgarını..
dolu dolu geçiyor şu zamanlar. ama.!
sanki birşeyler eksik hayatımda..
yinede
birşeyler yeniden başlıyor. heyecan verici bazen monoton. olsun başlangıçlar iyidir.
iyi nedir?
zaman zaman değişmeyi, yenilenmeyi seviyorum. sevmek!?


i. abi sormuştu birgün ben bulaşık yıkarken: hayatın en güzel yanı nedir? diye. değişkendir bence o. dedim. hergün güneşin yeniden doğması. dedi. hergün yeni bir günün başlaması ve bunu bilmek.

günaydın (=