26.9.08

bu sabah saatimi 06.00'a kurmuştum


her sabah 7de hadi uyan! diye başıma dikilen annem bu sabah hiç ses etmedi bana. uyandığmda saat 7.30du (nşa*da benim evden çıktığım saat). bugünde okula biraz erken gidip arkadaşımın defterini vermek/ilk derse yetiştirmek, okula gidebilmek için otobüse binmeden para çekmek gibi işlerim vardı. neyse kalktım toparlandım 15dk içinde evden çıktım. ilk hedefim bankamatikti. tabi eğer kartımı almayı akıl etseydim. (akılsız kafam ne diye para çekme işini sabaha bırakır, en azından yol paranı bile ayırmazsın ki önceki günden!). çaresizlik içinde arkadaşımı aradım defterini getiremeyeceğim için üzgün olduğumu söyledim. yokuşu ve 5 kat merdiveni tırmanıp eve geri döndüm. kartımı buldum. saat zaten 08.30 olmuştu. gongun sesini duydum, farma uygulama yitip gitmişti. madem ilk ders kaçtı bari kahvaltı yapayım dedim. mtv breakfast club eşliğinde kahvaltımı yaptım. madonnayla give it 2 mee diye dansettim. baktım saat 09.10. tekrar çıktım evden, bankamatiğe gittim, paramı çektim, okula gittim. pato uygulamaya girdim. çıktım. kızılaya geldim. dosta uğradım, biraz dolandım, kaba saz'ı aldım. eve geldim...


yarın sabah yola çıkıyoruz. sanırım çantama bikaç parça bişey koysam iyi olacak.

si yu leytır elıgeytır!

25.9.08

leyleği havada görmek


kendimle çelişmekten yoruldum. kendi düşündüklerimi çürütmekten, olaylara/durumlara her yönden bakmaktan yoruldum. 2kişi yaşıyorum sanki aynı anda. sürekli birbirlerinin zıddını düşünen 2 kişi ama inat olsun diye değil.. kararsızlığımın en önemli sebebidir bu bence.

finlandiya işini hallettim gibi. bir aksilik çıkmazsa 29 ekim haftası gidiyorum.

dün yine uzun zamandır görüşmediğim bi adamla görüştüm, mutlu oldum, konuştuk, anlattık, sustuk rahatladık. bir dahaki buluşma kaç ay sonra kimbilir (=

yavrucaklar pek şirinler maşallah. kımıl kımıllar aynı anneleri gibi..



bayram için yapılan plan dayımın rahatsızlığı nedeniyle yön değiştirdi. istikamet istanbul. hiç aklımda yokken(!) yani gidebilme umudum yokken yine yolum düştü istanbul'a. iyi oldu. akçay'ı tercih ederdim aslında. neyse..

evet önümüzdeki hafta istanbulda neler var neler yok bi araştırayım. neler yapabiliriz, nerelere gidebiliriz, kimleri dinleyebiliriz, neleri izleyebiliriz. hadi bakalım her türlü öneriye açığım. bana kalsa ben saatlerce moda'da oturup denizi izleyebilirim. aslında bir yolunu bulabilsemde kuzenle birkaç günlüğüne bozcada'ya kaçabilsek. ohh ne güzel olurdu..

ben leylek gördüm mü havada görürüm hep. yatıyosa hiç bakmam o tarafa. tesadüfen de hiç yatanına denk gelmedim. gelmekte istemem. sizde denk gelmeyin. gezin görün eğlenin inşallah. amin.

p.s:fotoğraflar evcilik oyunu filminden. gülşen bubikoğlunun o yıllarda giydiği tüm kıyafetlerin hastasıyım. evet bayılıyorum onlara. ayrıca o nasıl saçtır öyle! tarık akan'a bişey diyemiyorum bile. oof oof.

23.9.08

dün gece

beklenen gece dün geceymiş meğer.
geldiğimden beri biraz huzursuzdu. ortalıkta dolanıp duruyordu. bir sıkıntısı vardı belli. önce yalnız kalmak istedi, dolandı, uzandı, birşeyler yedi, dolandı, tekrar uzandı. huzursuzluğu belliydi her halinden. tam discmanimi takıp belle&sebastian ile hülyalara dalmıştım ki karnıma aldığım darbeyle sıçradım. dayanamamıştı artık anlatmaya karar vermişti. derdini anlamıştım zaten bunu bekliyordum 1 haftadır. beklenen gün(gece) gelmişti. ama yanlış yerdeydi; benim yatağımda olmazdı bu iş. dayanıcak gücü kalmamıştı. çarşafı yere serdim biraz uzandı ama istediği yer değildi. salona gittik; aradığı yeri buldu, uzandı. karnındaki her hareketi tüm ayrıntılarıyla görebiliyordum. kendini sıktı, sıktı.. sonun sarı miniminnacık ilk yavru göründü, kordonu kesti,temizledi.. derken 2,3,4 ve 5. yavru. saat sabahın 5ini geçiyordu. çok yorulmuştu ama rahatlamıştı artık, mutluydu her halinden belliydi. yavrularına sarıldı ve huzur içinde dinlenmeye çalıştı...





20.9.08

kuzeyde beni çeken birşeyler var!



yaklaşık 25 kişinin 2 ayrı ülke için vize başvuru kağıtlarını doldurdum bugün. ara vermedim, yoruldum. en son işim bittiğinde gözümün önünde rakamlar, harfler, pasaportlar uçuşuyodu..



hayır bende gitsem içim yanmaz. büyümekte zormuş be blog. yaş, okul, para derken yanmaya başladı bizim seyahatler. gerçi makedonya ve bulgaristan konusunda bi kaybım yok 2sinede gittim vakti zamanında ama finlandiya yatıcak gibi. amerika turnesini zaten sevgili okulum yüzünden kaçırıyorum, lyon desen uygun tarihlerde salon dolu olduğu için ertelendi... oof oof...



finlandiya'daki festivalin yapılacağı hollola'yla ilgili birşeyler gördükçe ve okudukça daha çok gidesim geliyor. belkide falımda çıkan kilise hollola kilisesidir. kimbilir. keşke olsa ama...


***foto 3-4, foto2, foto1

lokma tatlısı da waffle'ı kadar güzel olan amca ve onu yalnız bırakmayan sevgili eşi...

şu 1 haftada sinirlerim altüst oldu sevgili blog. ben ben olmaktan çıktım garip bişey oldum.


arkaplanı değiştiremedim kaçgündür hata verip durdu blogger team. blogum da pis bir görüntü içinde kaldı bir hafta boyunca. yanlışlıkla gören olduysa kusuruma bakmasın. kusur da benden kaynaklı değil hep o teknik ekibin yüzünden. hıh.
*
pazartesi açıldı bizim okul. sadece ilk gün 8sayfa not tuttum. düşün 5 günde neler yaptım. dersler ağır bu dönem. 3ün 1i hayırlı uğurlı olsun.
*
salı günleri kabusum olur bundan sonra.
**
2gündür kendimize boş vakitler yaratmaca, deli gibi alışveriş merkezlerini gezmece. onlarda kesmeyince küçük bir kızılay turu ardından yol üstünde bi yere oturmaca, birşeyler içmece..
sohbet muhabbet oyun şamata..
*
naraxa yeniden blog açmaca. seventh seal'in etkisinden kurtulamamaca.
*
çevrendeki insanları yeniden tanımaca. bundan memnun olmaca.
*
ilginç flörtler yaşamaca.
birazda eskileri düşünmece.
*
serinleyen havalarla kendini bulmaca, üşümece, sweat, hırka vs. giymece.
***

11.9.08

minnak yavrular pek yakında aramızda..


yavrularla ilgilenen olursa lütfen iletişime geçsin..

şapkaya da başlık der bazıları..

iskambil kağıtlarının içinde en sevdiğim sinek kızı ve maça ası. nedendir bilmem. neden söyledim onu hiç bilmem.

**ayrıca blog başlığının altındaki home, about vs. diye giden linkler sinirimi bozuyo. araya nereden nasıl karıştıklarını bilmiyorum, silemedim de. yardımcı olabilcek varsa çok sevinirim.

10.9.08

Hayaaaaat beni neden yoruyosu-u-un!?

popüler olanı sevmiyorum. aslında sevmemekte değil de hoşlanmıyorum tüm insanların hiç sorgulamadan aynı şeyi yapması, dinlemesi, izlemesi, giymesi, okuması hatta yemesinden..

amaan neyse..

empati'yi okuduğumu söylemiştim. biraz direndim almakta ama olasılıksız'ın etkisiyle gittim aldım. hem yazın okumak için ideal böyle kitaplar. evet o bitincede masumiyet müzesi'ni okumak istiyorum. ama ortalıkta, insanların elinde orda burda fazla görmemem gerekiyor. gözlerimi, kulaklarımı kapadım o yüzden şimdi orhan pamuk'a ve masumiyet müzesi'ne.

sonum hayırlara vesile olsun inşallah..

Bu sabah yerini kimler almış diye düşündüm kalktığımda..

sabah ezanıyla uyuduğumdan olacak bugün uyandığımda saat 11e geliyodu. adam fawer'ın empati kitabına takıldım ondandır uyku düzenimin bozukluğu.
güzel bi kahvaltı hazırladım kendime sabah sonra daha önce hiç yapmamışım gibi televizyonun karşısına geçtim. bir yandan vişne suyu bir yandan kumanda. tnt'de bir diziye denk geldim dizi dediğimde gündüz kuşağı -çocukluğumu yiyip bitiren- yalan rüzgarı misali..
diziden sonra mtv'ye zıpladım derken tanıdık bişeyler gördüm ekranda. anlayamadım önce ama farkettiğim zaman istemsiz gevşek bir gülümseme-ersin karabulut'un kendine çizdiği o kocaman yavan gülümseme- yayıldı yüzüme. klip michael jackson'un black or white klibiydi. küçükken beni ekrana kilitleyen klip.


michael jackson'nun da etkisi büyük tabi ama beni ekrana bağlayan macaulay culkin'di. evde tek başına 1 ve 2'yi, my girl'ü, richie rich kaç kez izlemişimdir siz düşünün artık.. çocukluk işte sarışın yeşil/mavi gözlü çocuklar favorimdi o zamanlar (= gerçi büyüdükçe macaulay'da bende çok değiştik. hayat bizi farklı yollara savurdu. neyse böyle başladım işte güne.

9.9.08


daha ilk posttan dellendim. düzgün göster şu yazıları be blog. o ne öyle bi büyük bi küçük kafana göre!

iç dökümü


bu aralar herşey yolunda, herkes iyi.
ters giden birşeyler mi olmalı hep? olmasın.
tatil güzeldi bitti. şimdi ders zamanı. oof.
tatil yorgunluğu, şehre adaptasyon, boya badana. evet odam artık sarı. daha çok sevdim bu halini.
yapmam gereken onca şey varken içimde bir boşluk, bir rahatlık. şaşırtıcı. acaba ne zamana kadar*
kararlarımı vermeliyim yavaş yavaş, birşeyleri değiştirmeliyim hayatımda.
bakalım ne zaman ve nasıl?
yeniden istanbul hayalleri kurmaya başladım. belki yazın 2 ay ordayım. hadi hayırlısı.
sahili özlüyorum hala, yosun kokusunu ve birde o çıldırtan rüzgarını..
dolu dolu geçiyor şu zamanlar. ama.!
sanki birşeyler eksik hayatımda..
yinede
birşeyler yeniden başlıyor. heyecan verici bazen monoton. olsun başlangıçlar iyidir.
iyi nedir?
zaman zaman değişmeyi, yenilenmeyi seviyorum. sevmek!?


i. abi sormuştu birgün ben bulaşık yıkarken: hayatın en güzel yanı nedir? diye. değişkendir bence o. dedim. hergün güneşin yeniden doğması. dedi. hergün yeni bir günün başlaması ve bunu bilmek.

günaydın (=